5 Nisan 2010 Pazartesi
31 Mart 2010 Çarşamba
8 Nisan 2009 Çarşamba
...
Basın Yayın Organlarına ve Kamuoyuna,
Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu, 26 Mart 2009 tarihinde Özel Eğitim Kurumlarında çalışacak personel konusunda bir mütalaada bulunmuştur. Bu mütalaa, aynı kurulun yaklaşık 4 ay önce 25 Kasım 2008 tarihli mütalaasında belirlenmiş olan esasları değiştirerek, “engellilere uygulanacak eğitim modüllerinde çalışacak personelin nitelikleri”ni yeniden tanımlamaktadı r. Söz konusu engelliler arasında görme engelli, işitme engelli, zihinsel engelli, bedensel engelli olanlar, dil ve konuşma güçlüğü çekenler, yaygın gelişimsel bozukluk gösterenler, vb. yer almaktadır.
Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü ise, bu mütalaaya dayanarak, Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri’nde çalışan personel hakkında yeni bir düzenlemeye giderek, -eğitim modüllerinin hazırlanmasında görev almış olmalarına rağmen- psikologların eğitim uygulamalarındaki istihdamını engellemiştir.
Psikologların Özel Eğitim alanındaki bunca yıllık bilimsel birikimini, pratikteki hizmet ve emeğini yok sayan bu düzenleme, bilimsel verilerle çeliştiği gibi, topluma sunulan psikolojik hizmetin niteliği açısından da endişe vericidir.
Psikologlar, son yirmi yıldır özel eğitim alanında, test, tanı, yönlendirme, eğitsel değerlendirme ve aile danışmanlığı yapmanın yanı sıra, fiilen uygulamacı olarak da çalışmaktadırlar. Özel eğitimde bireyin rehabilitasyon süreci, sadece gelişimsel alanlara yönelik bir takım müdahaleleri içermemektedir. Aynı zamanda bireyin davranışsal, duygusal ve zihinsel süreçlerini bir bütün içerisinde ele alan müdahale prosedürlerini de içermektedir. Bu nedenle rehabilitasyon süreci sadece eğitimsel değil, aynı zamanda terapötik bir süreçtir. Üstelik Özel Eğitim dünyanın her yerinde çok boyutlu bir yaklaşım üzerine temellendirilmiş aile merkezli eğitim yaklaşımlarını da içermektedir.
Talim Terbiye Kurulunun mütalaasına dayanarak alınan bu karar, yukarıda sayılan engelli kategorilerinde yer alan kişilerin eğitiminin, sadece bir takım beceriler kazandırmaya yönelik bir süreç gibi görüldüğü izlenimini vermektedir. Bu yaklaşım, özel eğitim alanında, engellilerin gruplandırılarak paket programlar / modüller içinde ele alınmasını öngörmekte ve eğitimi, çocuk veya ergenlerde var olan bir eksikliği ‘cerrahi müdahale’ mantığı içinde giderme anlayışını yansıtmaktadır. Durum böyle olunca engellilerin eğitimi, belirli kurallar ve prosedürlere dayalı mekanik uygulamalar çerçevesinde planlanmış bir etkinlik gibi görünmektedir. Eğitim sürecinde psikologların dışta bırakılarak, sınıf öğretmenlerinin veya beceri kazandıracak teknik eğitmenlerin (okul öncesi öğretmeni, eğitim odyologu, dil ve konuşma patologu, odyoloji ve konuşma bozuklukları uzmanı, fizyoterapist, vb) yalnız bırakılması, bu alanda dünyadaki çağdaş uygulamalarla da çelişmektedir.
Özel eğitim, eğitim programlarının bireyselleştirilmesi ilkesine dayanmaktadır. Hangi özür veya engele sahip olursa olsun bireyin ve ailenin ihtiyaçları dikkate alınarak çocuk özelinde programlar düzenlenmektedir. Bu temel ilke, multidisipliner bir yaklaşımı zorunlu kılmaktadır. Batı ülkelerindeki gelişmiş özel eğitim merkezlerinde, psiko-motor, işitsel, görsel bozukluklar, öğrenme, konuşma ve hareket güçlükleri gibi çeşitli engelli çocukların eğitiminde genel olarak doktor, pediatr, psikiyatr, klinik psikolog, psikoterapist, ortofonist, psikopedagog, psikomotor eğitim uzmanı, sosyal hizmet uzmanı gibi farklı alanlardan ve formasyonlardan uzmanlar görev yapmaktadır.
Yeni düzenleme, sadece psikologların mesleki bir sorunu değil, aynı zamanda tüm toplumu ilgilendiren ve insani değerlerimizle ilgili bir sorundur. Bir toplumun kalkınma ve gelişme düzeyini saptamada başvurulan sosyal göstergeler arasında, eğitim, sağlık ve ekonomi alanlarında engellilere verilen yer ve onlara yapılan muamelenin niteliği önemli bir yer tutmaktadır. Bu tür bireylere, verimlilik kriterlerine göre yaklaşmak, onları toplumun sırtındaki bir yük veya ayak bağı gibi görerek en kısa, en ucuz yollardan eğitmeye çalışmak, ne toplumsal ideallerimizle, ne de evrensel insan haklarıyla uyuşmaktadır. Engelli bireyler, tüm diğer insanlar gibi onurlu, özenli ve hakkaniyetli bir muamele görme hakkına sahiptir.
Umut ediyoruz ki, ‘ateş sadece düştüğü yeri yakmakla kalmaz’, sadece engelli kişilerin yakınları değil, tüm kamuoyu bu soruna sahip çıkar; Milli Eğitim Bakanı ve yetkili kurulları, konuya gerekli hassasiyeti gösterir ve yeni bir düzenlemeyle, özel eğitim kurumlarında engellilerin eğitiminde psikologların istihdamı zorunlu hale getirilir.
Saygılarımızla,
Türk Psikologlar Derneği
Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu, 26 Mart 2009 tarihinde Özel Eğitim Kurumlarında çalışacak personel konusunda bir mütalaada bulunmuştur. Bu mütalaa, aynı kurulun yaklaşık 4 ay önce 25 Kasım 2008 tarihli mütalaasında belirlenmiş olan esasları değiştirerek, “engellilere uygulanacak eğitim modüllerinde çalışacak personelin nitelikleri”ni yeniden tanımlamaktadı r. Söz konusu engelliler arasında görme engelli, işitme engelli, zihinsel engelli, bedensel engelli olanlar, dil ve konuşma güçlüğü çekenler, yaygın gelişimsel bozukluk gösterenler, vb. yer almaktadır.
Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü ise, bu mütalaaya dayanarak, Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri’nde çalışan personel hakkında yeni bir düzenlemeye giderek, -eğitim modüllerinin hazırlanmasında görev almış olmalarına rağmen- psikologların eğitim uygulamalarındaki istihdamını engellemiştir.
Psikologların Özel Eğitim alanındaki bunca yıllık bilimsel birikimini, pratikteki hizmet ve emeğini yok sayan bu düzenleme, bilimsel verilerle çeliştiği gibi, topluma sunulan psikolojik hizmetin niteliği açısından da endişe vericidir.
Psikologlar, son yirmi yıldır özel eğitim alanında, test, tanı, yönlendirme, eğitsel değerlendirme ve aile danışmanlığı yapmanın yanı sıra, fiilen uygulamacı olarak da çalışmaktadırlar. Özel eğitimde bireyin rehabilitasyon süreci, sadece gelişimsel alanlara yönelik bir takım müdahaleleri içermemektedir. Aynı zamanda bireyin davranışsal, duygusal ve zihinsel süreçlerini bir bütün içerisinde ele alan müdahale prosedürlerini de içermektedir. Bu nedenle rehabilitasyon süreci sadece eğitimsel değil, aynı zamanda terapötik bir süreçtir. Üstelik Özel Eğitim dünyanın her yerinde çok boyutlu bir yaklaşım üzerine temellendirilmiş aile merkezli eğitim yaklaşımlarını da içermektedir.
Talim Terbiye Kurulunun mütalaasına dayanarak alınan bu karar, yukarıda sayılan engelli kategorilerinde yer alan kişilerin eğitiminin, sadece bir takım beceriler kazandırmaya yönelik bir süreç gibi görüldüğü izlenimini vermektedir. Bu yaklaşım, özel eğitim alanında, engellilerin gruplandırılarak paket programlar / modüller içinde ele alınmasını öngörmekte ve eğitimi, çocuk veya ergenlerde var olan bir eksikliği ‘cerrahi müdahale’ mantığı içinde giderme anlayışını yansıtmaktadır. Durum böyle olunca engellilerin eğitimi, belirli kurallar ve prosedürlere dayalı mekanik uygulamalar çerçevesinde planlanmış bir etkinlik gibi görünmektedir. Eğitim sürecinde psikologların dışta bırakılarak, sınıf öğretmenlerinin veya beceri kazandıracak teknik eğitmenlerin (okul öncesi öğretmeni, eğitim odyologu, dil ve konuşma patologu, odyoloji ve konuşma bozuklukları uzmanı, fizyoterapist, vb) yalnız bırakılması, bu alanda dünyadaki çağdaş uygulamalarla da çelişmektedir.
Özel eğitim, eğitim programlarının bireyselleştirilmesi ilkesine dayanmaktadır. Hangi özür veya engele sahip olursa olsun bireyin ve ailenin ihtiyaçları dikkate alınarak çocuk özelinde programlar düzenlenmektedir. Bu temel ilke, multidisipliner bir yaklaşımı zorunlu kılmaktadır. Batı ülkelerindeki gelişmiş özel eğitim merkezlerinde, psiko-motor, işitsel, görsel bozukluklar, öğrenme, konuşma ve hareket güçlükleri gibi çeşitli engelli çocukların eğitiminde genel olarak doktor, pediatr, psikiyatr, klinik psikolog, psikoterapist, ortofonist, psikopedagog, psikomotor eğitim uzmanı, sosyal hizmet uzmanı gibi farklı alanlardan ve formasyonlardan uzmanlar görev yapmaktadır.
Yeni düzenleme, sadece psikologların mesleki bir sorunu değil, aynı zamanda tüm toplumu ilgilendiren ve insani değerlerimizle ilgili bir sorundur. Bir toplumun kalkınma ve gelişme düzeyini saptamada başvurulan sosyal göstergeler arasında, eğitim, sağlık ve ekonomi alanlarında engellilere verilen yer ve onlara yapılan muamelenin niteliği önemli bir yer tutmaktadır. Bu tür bireylere, verimlilik kriterlerine göre yaklaşmak, onları toplumun sırtındaki bir yük veya ayak bağı gibi görerek en kısa, en ucuz yollardan eğitmeye çalışmak, ne toplumsal ideallerimizle, ne de evrensel insan haklarıyla uyuşmaktadır. Engelli bireyler, tüm diğer insanlar gibi onurlu, özenli ve hakkaniyetli bir muamele görme hakkına sahiptir.
Umut ediyoruz ki, ‘ateş sadece düştüğü yeri yakmakla kalmaz’, sadece engelli kişilerin yakınları değil, tüm kamuoyu bu soruna sahip çıkar; Milli Eğitim Bakanı ve yetkili kurulları, konuya gerekli hassasiyeti gösterir ve yeni bir düzenlemeyle, özel eğitim kurumlarında engellilerin eğitiminde psikologların istihdamı zorunlu hale getirilir.
Saygılarımızla,
Türk Psikologlar Derneği
20 Ağustos 2008 Çarşamba
kahverengi sincap

Dil-iletişim güçlükleri olan çocukların iletişim nedenlerini ve biçimlerini geliştirirken çocuğun liderliğini takip etmek önemli bir kuraldır. Çocuğun liderliğini takip ederken; onun ilgisini göz önünde bulundurmak, katılmak ve sizin yaptığınız etkinliğe onu dahil etmek ilk basamak olarak düşünülebilir.
Katılmak, çocuk ne yapıyorsa onu yapmak demektir. Çocuğun ilgisini göz önünde bulundurmak demek, çocuk bir şeyle ilgilendiğinde sizin de onunla ilgilenmeniz demektir.
Aşağıda; özel eğitime yeni başlayan Kahverengi’ nin ilgilerinin ortak ilgiye dönüştürülerek eğitimciyi kabul etmesi, güven duyması ve aralarındaki etkileşimin geliştirilmesinin uygulama süreci aktarılmıştır.
Katılmak, çocuk ne yapıyorsa onu yapmak demektir. Çocuğun ilgisini göz önünde bulundurmak demek, çocuk bir şeyle ilgilendiğinde sizin de onunla ilgilenmeniz demektir.
Aşağıda; özel eğitime yeni başlayan Kahverengi’ nin ilgilerinin ortak ilgiye dönüştürülerek eğitimciyi kabul etmesi, güven duyması ve aralarındaki etkileşimin geliştirilmesinin uygulama süreci aktarılmıştır.
Kahverengi 2,5 yaşında, otistik özellikler taşıyan bir kız çocuğu. Öncelikle kalemler olmak üzere her tür uzun nesneye (çubuk kraker, ip, çubuklar, ..) karşı ilgisi var. Bu nesneleri genel olarak sadece elinde tutuyor. Bazen de iki uzun nesneyi yan yana getirerek gözlerinin önünde tutuyor. Ona başka nesneler ya da karşılıklı oynanabilecek oyunlar sunulduğunda ilgilenmeyeceğini, zorlandığında sızlanacağını ve çekip gideceğini biliyorum. Bu nedenle ilk adımımız kalemlerden başlamak zorunda.
Kahverengi ; ortamda kalemlerin yerlerini kısa sürede belirliyor ve tüm kalemleri alıp, içinden iki tanesini seçiyor. Bu iki kalemi elinde tutarken diğerlerinin de yakınında olmasını istiyor , kalemleri aldığında onun karşısına oturuyorum. Bu ilk başta onu biraz tedirgin ediyor. Ona müdahale edeceğim, kalemleri ondan alacağım endişesi taşıyor olabilir. O seçtiği kalemleri elinde tutuyor, sonra onları bırakıp yenilerini seçiyor , kalemleri elinde tutarken ben de ortadaki kalemlerden ikisini elime alıyor, onları birbirine vurarak ses çıkarıyorum. Kahverengi, bana baktığında iki kalemi de göz hizama getirerek ona bakıyorum. Kahverengi ,uzanarak bendeki kalemleri alıyor. Yeniden ortadaki kalemlerden iki tanesini seçiyorum. Yine onları birbirine vurarak ses çıkarıyor Kahverengi’nin ilgisini çekmeye çalışıyorum. Bu iki kalemi de benden alıyor. Bu şekilde defalarca "kalemi elimden al" oyunu oynuyoruz. Sanırım yaklaşık 15 dakika sürüyor . Kahverengi’ nin ilgisi dağılıyor . Bu sırada uçları sivri olan kalemlerin uçlarını ısırdığını ya da yemeye çalıştığını görüyorum. Yaptığım tek ona fark ettirmeden kalemlerin uçlarını kırmak ve bu şekilde kalem uçlarını yemesine engel olmak.
Kahverengi’ nin karşısında oturmaya devam ediyorum. Hala aramızda bir sürü kalem var. Kahverengi elinde kalemleriyle duruyor öylece. Elime iki kova alıyorum. Kalemlerden birini kovanın içine atıyorum. Kahverengi hemen kalemi geri çıkarıyor. Başka bir kalemi atıyorum kovanın içine o da yeniden dışarı. Bu üç dört kez tekrarlanıyor. Sonra kendi elindeki kalemlere dönüyor Kahverengi.
Yerdeki kalemleri tek tek kovanın içine atıyorum. Biraz yukarıdan bırakarak kovaya düşüşlerinin ses çıkarmasını sağlıyorum ki Kahverengi’nin dikkatini çeksinler yeniden. Kahverengi bakmıyor. Tüm kalemleri kovaya koyduktan sonra bu defa boş kovayı da elime alıp bir kovadan diğerine kalemleri boşaltmaya başlıyorum. Boşaltırken arada bir iki kalemin yere düşmesini sağlayacak sakarlıkta yapıyorum bu eylemi. Düşen kalemleri hemen eline alıyor Kahverengi.
Sanırım 40 dakika sürüyor ilk birlikteliğimiz.
40 dakikanın sonunda tekrar tüm kalemleri kovaya koyuyorum tek tek.. bu defa kovadan kovaya boşaltmadan oyun bitti diyorum . Kahverengi elinde iki kalem benimle beraber odadan çıkıyor.
Bir sonraki buluşmamızda Kahverengi yeniden kalemleri ilk gördüğü odaya yöneliyor. Bir kutu kalemi alıp ortaya döküyor ve içinden yeniden iki tane seçiyor. Başlangıçta iki kalemi alıp birbirine vurarak ses çıkarma; Kahverengi’nin elimden almasına yol açma, kalemleri kovaya doldurma, kovadan kovaya boşaltma oyunlarını tekrarlıyorum. Ardından bir kağıt koyup masaya; iki keçeli kalemi aynı anda kullanarak çizgiler, semboller yapıyorum kağıda... Kahverengi’nin dikkatini çekiyor ve masaya yöneliyor. Elimdeki kalemleri alıp kapaklarını kapatmaya çalışıyor. Başka kalemler çıkarıyor, onlarla devam ediyorum. Onları da elimden alıp kapaklarını kapatıyor. İki kalem daha alıyorum elime ama bunlarla çizmiyor, sadece kapaklarını açıp Kahverengi’ye uzatıyorum. O da kapaklarını kapatıyor. Sonra bir başka kalem; kapağını aç, kapağını kapa. Bu oyun sürerken masaya dikkat bilyesini (eğimli yollar ve bu yollarda kayarak gidebilen geometrik şekillerden oluşuyor) koyuyorum. Kırmızı daireyi alıp yola koyuyorum ve kaymaya başlıyor.. Kahverengi’nin dikkati hemen bu dönerek inen şekle kayıyor. Kırmızı daire yolun sonuna geldiğinde bi kaç saniye bekliyorum belki Kahverengi elini uzatır diye.. Durup bekliyor o da.. yeniden kırmızı daireyi koyuyorum yola. Bakıyor, gülümsüyor. Kırmızı daire yolun sonunda bu defa ben başka bir şekil alıyorum elime. Onu yolun başına bıraktığımda Kahverengi de kırmızı daireyi alıyor ve yola koymaya çalışıyor. Yola koymayı başarması için hafifçe elini tutuyorum, itiraz etmiyor. Yolun sonuna bir kova yerleştiriyorum. Şekiller bu kovanın içine düşmeye başlıyor. Kahverengi kovanın içine düşen şekli alıp yola koymaya çalışıyor. İki-üç dakika bu şekilde oynadıktan sonra yeniden kalemlere dönüyor Kahverengi Ben de birkaç kez daha şekilleri yuvarlıyorum yolda –belki geri döner diye- sonra onun yanına dönüyorum. Tekrar kalemleri göz hizamda tutarak birbirine vurarak ses çıkarıyorum . Kahverengi bakıyor ama bu defa elimdeki kalemleri almaya yönelmiyor. İkimizin arasına bir metalafon koyuyorum. Kalemlerle ona vurmaya başlıyorum. Kahverengi elimdeki kalemlere yöneliyor. Onları alıyor, metalafonu ters çeviriyor. Ben de tekrar eski haline getiriyorum ooooo diyerek, o; yeniden ters çeviriyor.. ben tekrar düz.. bi daha bi daha. Sonunda sıkılıyor ve kalkmaya karar veriyor. Ellerini yere dayayıp ellerinden aldığı destekle ayağa kalkmaya çalışacak. Bu nedenle hafifçe yana döndürüyor bedenini. O yana döndüğü yani metalafonun görüş alanından çıktığı anda metalafonu çalıyorum. Aniden dönüyor bana doğru. Ama şimdi çalan bir şey yok. Yeniden dönmeye kalkıyor hemen çalıyorum. Tekrar sese dönüyor. Duruyorum. Dönüyor, çalıyorum. Bakıyor, duruyorum. Bunun bir oyun olduğunu fark ediyor. Dönüp bakarak ve gülerek oyunu sürdürüyor.
O sıkılmadan oyuna yeni bir öğe eklemeli, metalafonun çubuklarını görebileceği şekilde elimde tutuyorum bu defa bana baktığında. Eline alıyor çubukları, ağzına sokuyor. Ona kalem uzatıyor, çubukları ondan alıyorum. Tekrar çubuklarla metalafon çalıyorum. O da tekrar çubuklara yöneliyor ama yeniden ağzına sokuyor çubukları. Bir süre sonra çubukları da atıp elinden yeniden kalemlerin olduğu yere dönüyor. Ben de yakınlarına. İki kalemi alıp birbirine vurarak ses çıkarma, Kahverengi’nin elimden almasına yol açma, kalemleri kovaya doldurma, kovadan kovaya boşaltma oyunlarını tekrarlıyoruz. Sonra kalemleri yeniden kovaya dolduruyorum, Kahverengi’nin elindeki iki kalemi benim ellerimin yardımıyla da olsa kovaya koymasını sağladıktan sonra oyun bitti, diyorum. Biraz sızlanarak da olsa odadan kalemsiz çıkıyoruz.
Üçüncü buluşmamız. Artık elimde kalemler,kovalar, kalemler ve kapakları, kağıt, dikkat bilyesi, metalafon var. Bu defa Kahverengi kalemleri ilk gördüğü odaya yönelmeden benimle oynadığı odaya doğru ilerliyor. Odada bizi pipetler ve bir bardak su bekliyor. Ona hemen bir pipet uzatıyorum sonra bir tane daha. Pipetleri elinde tutmaktan memnun görünüyor. Kendi elime de bir pipet alıp bardaktaki suya daldırıp kabarcıklar çıkarmaya başlıyorum. Kahverengi’nin hemen yaklaşmasına yol açıyor su sesi. Puf puf yapalım diyerek abartılı hareketlerle suyu püskürtüyorum. Yeniden yeniden. Her püskürtüşümde Kahverengi yüzüme bakarak gülümsemeye başlıyor. Sonra pipetteki elimi çekiyorum. Kahverengi pipete uzanıyor önce. Sonra bana bakıyor, elimi tutuyor ve pipetin üstüne koyuyor "puf puf bi daha" diyerek yeniden kabartıyorum suyu. Tekrar elimi çekiyorum. Yeniden elimi tutuyor pipete götürüyor. Oynarken bazen pipeti bardağın içinde bırakıyorum bazen bardaktan çıkarıp dolabın üstüne koyuyorum. Her defasında Kahverengi pipeti ve elimi buluşturuyor bardağın içinde. Defalarca Kahverengi arkasını dönüp uzaklaşmaya başlayıncaya dek suyu püskürtmeye devam ediyoruz. Kahverengi uzaklaşırken baloncuk kavanozunu çıkarıyorum ortaya. Baloncukları Kahverengi’nin görebileceği bir yerde oluşturuyorum. Kahverengi bana doğru dönüyor. Baloncuklara bakıyor, gülüyor sesli sesli. Bir yandan baloncuk yapıyorum bir yandan ellerimi hızlı hızlı sallayarak patlatıyorum onları. Kahverengi de yavaşça elini uzatıyor baloncuklara. Boom booom boom ! Kavanozun içine çubuğu bırakıp Kahverengi’ye doğru uzatıyorum. O da tekrar elimi çubuğun üstüne çekiyor. Yeniden baloncuklar devrede. Boom booom boom ! Kavanozun kapağını kapatıp Kahverengi’ye uzatıyorum bu defa. Açmaya çalışıyor olmayınca kavanozu bana uzatıyor. Bir daha booom boom! ... Baloncuk kavanozunu bırakıp pipetlere dönüyorum pipetleri bırakıp metalafona, metalafonu bırakıp dikkat bilyesine.. Kahverengi de benim sunduklarımı kabul ediyor, artık ikimizin de bildiği oyunları tekrarlıyoruz. Yenileri de eklemeye başlıyoruz bebek arabası, ipi çekince miyavlayan kedi, halkalar...
Kahverengi ; ortamda kalemlerin yerlerini kısa sürede belirliyor ve tüm kalemleri alıp, içinden iki tanesini seçiyor. Bu iki kalemi elinde tutarken diğerlerinin de yakınında olmasını istiyor , kalemleri aldığında onun karşısına oturuyorum. Bu ilk başta onu biraz tedirgin ediyor. Ona müdahale edeceğim, kalemleri ondan alacağım endişesi taşıyor olabilir. O seçtiği kalemleri elinde tutuyor, sonra onları bırakıp yenilerini seçiyor , kalemleri elinde tutarken ben de ortadaki kalemlerden ikisini elime alıyor, onları birbirine vurarak ses çıkarıyorum. Kahverengi, bana baktığında iki kalemi de göz hizama getirerek ona bakıyorum. Kahverengi ,uzanarak bendeki kalemleri alıyor. Yeniden ortadaki kalemlerden iki tanesini seçiyorum. Yine onları birbirine vurarak ses çıkarıyor Kahverengi’nin ilgisini çekmeye çalışıyorum. Bu iki kalemi de benden alıyor. Bu şekilde defalarca "kalemi elimden al" oyunu oynuyoruz. Sanırım yaklaşık 15 dakika sürüyor . Kahverengi’ nin ilgisi dağılıyor . Bu sırada uçları sivri olan kalemlerin uçlarını ısırdığını ya da yemeye çalıştığını görüyorum. Yaptığım tek ona fark ettirmeden kalemlerin uçlarını kırmak ve bu şekilde kalem uçlarını yemesine engel olmak.
Kahverengi’ nin karşısında oturmaya devam ediyorum. Hala aramızda bir sürü kalem var. Kahverengi elinde kalemleriyle duruyor öylece. Elime iki kova alıyorum. Kalemlerden birini kovanın içine atıyorum. Kahverengi hemen kalemi geri çıkarıyor. Başka bir kalemi atıyorum kovanın içine o da yeniden dışarı. Bu üç dört kez tekrarlanıyor. Sonra kendi elindeki kalemlere dönüyor Kahverengi.
Yerdeki kalemleri tek tek kovanın içine atıyorum. Biraz yukarıdan bırakarak kovaya düşüşlerinin ses çıkarmasını sağlıyorum ki Kahverengi’nin dikkatini çeksinler yeniden. Kahverengi bakmıyor. Tüm kalemleri kovaya koyduktan sonra bu defa boş kovayı da elime alıp bir kovadan diğerine kalemleri boşaltmaya başlıyorum. Boşaltırken arada bir iki kalemin yere düşmesini sağlayacak sakarlıkta yapıyorum bu eylemi. Düşen kalemleri hemen eline alıyor Kahverengi.
Sanırım 40 dakika sürüyor ilk birlikteliğimiz.
40 dakikanın sonunda tekrar tüm kalemleri kovaya koyuyorum tek tek.. bu defa kovadan kovaya boşaltmadan oyun bitti diyorum . Kahverengi elinde iki kalem benimle beraber odadan çıkıyor.
Bir sonraki buluşmamızda Kahverengi yeniden kalemleri ilk gördüğü odaya yöneliyor. Bir kutu kalemi alıp ortaya döküyor ve içinden yeniden iki tane seçiyor. Başlangıçta iki kalemi alıp birbirine vurarak ses çıkarma; Kahverengi’nin elimden almasına yol açma, kalemleri kovaya doldurma, kovadan kovaya boşaltma oyunlarını tekrarlıyorum. Ardından bir kağıt koyup masaya; iki keçeli kalemi aynı anda kullanarak çizgiler, semboller yapıyorum kağıda... Kahverengi’nin dikkatini çekiyor ve masaya yöneliyor. Elimdeki kalemleri alıp kapaklarını kapatmaya çalışıyor. Başka kalemler çıkarıyor, onlarla devam ediyorum. Onları da elimden alıp kapaklarını kapatıyor. İki kalem daha alıyorum elime ama bunlarla çizmiyor, sadece kapaklarını açıp Kahverengi’ye uzatıyorum. O da kapaklarını kapatıyor. Sonra bir başka kalem; kapağını aç, kapağını kapa. Bu oyun sürerken masaya dikkat bilyesini (eğimli yollar ve bu yollarda kayarak gidebilen geometrik şekillerden oluşuyor) koyuyorum. Kırmızı daireyi alıp yola koyuyorum ve kaymaya başlıyor.. Kahverengi’nin dikkati hemen bu dönerek inen şekle kayıyor. Kırmızı daire yolun sonuna geldiğinde bi kaç saniye bekliyorum belki Kahverengi elini uzatır diye.. Durup bekliyor o da.. yeniden kırmızı daireyi koyuyorum yola. Bakıyor, gülümsüyor. Kırmızı daire yolun sonunda bu defa ben başka bir şekil alıyorum elime. Onu yolun başına bıraktığımda Kahverengi de kırmızı daireyi alıyor ve yola koymaya çalışıyor. Yola koymayı başarması için hafifçe elini tutuyorum, itiraz etmiyor. Yolun sonuna bir kova yerleştiriyorum. Şekiller bu kovanın içine düşmeye başlıyor. Kahverengi kovanın içine düşen şekli alıp yola koymaya çalışıyor. İki-üç dakika bu şekilde oynadıktan sonra yeniden kalemlere dönüyor Kahverengi Ben de birkaç kez daha şekilleri yuvarlıyorum yolda –belki geri döner diye- sonra onun yanına dönüyorum. Tekrar kalemleri göz hizamda tutarak birbirine vurarak ses çıkarıyorum . Kahverengi bakıyor ama bu defa elimdeki kalemleri almaya yönelmiyor. İkimizin arasına bir metalafon koyuyorum. Kalemlerle ona vurmaya başlıyorum. Kahverengi elimdeki kalemlere yöneliyor. Onları alıyor, metalafonu ters çeviriyor. Ben de tekrar eski haline getiriyorum ooooo diyerek, o; yeniden ters çeviriyor.. ben tekrar düz.. bi daha bi daha. Sonunda sıkılıyor ve kalkmaya karar veriyor. Ellerini yere dayayıp ellerinden aldığı destekle ayağa kalkmaya çalışacak. Bu nedenle hafifçe yana döndürüyor bedenini. O yana döndüğü yani metalafonun görüş alanından çıktığı anda metalafonu çalıyorum. Aniden dönüyor bana doğru. Ama şimdi çalan bir şey yok. Yeniden dönmeye kalkıyor hemen çalıyorum. Tekrar sese dönüyor. Duruyorum. Dönüyor, çalıyorum. Bakıyor, duruyorum. Bunun bir oyun olduğunu fark ediyor. Dönüp bakarak ve gülerek oyunu sürdürüyor.
O sıkılmadan oyuna yeni bir öğe eklemeli, metalafonun çubuklarını görebileceği şekilde elimde tutuyorum bu defa bana baktığında. Eline alıyor çubukları, ağzına sokuyor. Ona kalem uzatıyor, çubukları ondan alıyorum. Tekrar çubuklarla metalafon çalıyorum. O da tekrar çubuklara yöneliyor ama yeniden ağzına sokuyor çubukları. Bir süre sonra çubukları da atıp elinden yeniden kalemlerin olduğu yere dönüyor. Ben de yakınlarına. İki kalemi alıp birbirine vurarak ses çıkarma, Kahverengi’nin elimden almasına yol açma, kalemleri kovaya doldurma, kovadan kovaya boşaltma oyunlarını tekrarlıyoruz. Sonra kalemleri yeniden kovaya dolduruyorum, Kahverengi’nin elindeki iki kalemi benim ellerimin yardımıyla da olsa kovaya koymasını sağladıktan sonra oyun bitti, diyorum. Biraz sızlanarak da olsa odadan kalemsiz çıkıyoruz.
Üçüncü buluşmamız. Artık elimde kalemler,kovalar, kalemler ve kapakları, kağıt, dikkat bilyesi, metalafon var. Bu defa Kahverengi kalemleri ilk gördüğü odaya yönelmeden benimle oynadığı odaya doğru ilerliyor. Odada bizi pipetler ve bir bardak su bekliyor. Ona hemen bir pipet uzatıyorum sonra bir tane daha. Pipetleri elinde tutmaktan memnun görünüyor. Kendi elime de bir pipet alıp bardaktaki suya daldırıp kabarcıklar çıkarmaya başlıyorum. Kahverengi’nin hemen yaklaşmasına yol açıyor su sesi. Puf puf yapalım diyerek abartılı hareketlerle suyu püskürtüyorum. Yeniden yeniden. Her püskürtüşümde Kahverengi yüzüme bakarak gülümsemeye başlıyor. Sonra pipetteki elimi çekiyorum. Kahverengi pipete uzanıyor önce. Sonra bana bakıyor, elimi tutuyor ve pipetin üstüne koyuyor "puf puf bi daha" diyerek yeniden kabartıyorum suyu. Tekrar elimi çekiyorum. Yeniden elimi tutuyor pipete götürüyor. Oynarken bazen pipeti bardağın içinde bırakıyorum bazen bardaktan çıkarıp dolabın üstüne koyuyorum. Her defasında Kahverengi pipeti ve elimi buluşturuyor bardağın içinde. Defalarca Kahverengi arkasını dönüp uzaklaşmaya başlayıncaya dek suyu püskürtmeye devam ediyoruz. Kahverengi uzaklaşırken baloncuk kavanozunu çıkarıyorum ortaya. Baloncukları Kahverengi’nin görebileceği bir yerde oluşturuyorum. Kahverengi bana doğru dönüyor. Baloncuklara bakıyor, gülüyor sesli sesli. Bir yandan baloncuk yapıyorum bir yandan ellerimi hızlı hızlı sallayarak patlatıyorum onları. Kahverengi de yavaşça elini uzatıyor baloncuklara. Boom booom boom ! Kavanozun içine çubuğu bırakıp Kahverengi’ye doğru uzatıyorum. O da tekrar elimi çubuğun üstüne çekiyor. Yeniden baloncuklar devrede. Boom booom boom ! Kavanozun kapağını kapatıp Kahverengi’ye uzatıyorum bu defa. Açmaya çalışıyor olmayınca kavanozu bana uzatıyor. Bir daha booom boom! ... Baloncuk kavanozunu bırakıp pipetlere dönüyorum pipetleri bırakıp metalafona, metalafonu bırakıp dikkat bilyesine.. Kahverengi de benim sunduklarımı kabul ediyor, artık ikimizin de bildiği oyunları tekrarlıyoruz. Yenileri de eklemeye başlıyoruz bebek arabası, ipi çekince miyavlayan kedi, halkalar...
Kahverengi kendi oyunlarına eğitimciyi kabul ettikten ve eğitimcinin ona sunduğu oyunlara ilgi göstermeye başladıktan sonra gelişimsel değerlendirmesi gerçekleştirilerek eğitim programı oluşturulmuştur. Eğitim programında gelişimsel özelliklerine göre seçilen hedeflerinin yanı sıra iletişimsel özellikleri dikkate alınarak iletişim kurma nedenlerini çeşitlendirmek ve biçimlerini geliştirmek amaçlı hedeflere de yer verilmiştir.
Etiketler:
duyusal farklılıklar,
kahverengi,
kahverengi sincap,
otizm,
oyun,
renklerin içinde,
uyum
mozart& the whale

Yönetmen :Petter Naess
Oyuncular: Josh Hartnett, Radha Mitchell
(2006)
Oyuncular: Josh Hartnett, Radha Mitchell
(2006)
bazen bir şeyi çok severseniz onu anlatmak yerine yeniden yeniden düşünmeyi seçersiniz...
Etiketler:
asperger sendromu,
film,
otizm,
Petter Naess
snow cake

Yönetmen:Marc Evans
Oyuncular :Sigourney Weaver ,Alan Rickman Carrie Anne Moss
(2006)
Oyuncular :Sigourney Weaver ,Alan Rickman Carrie Anne Moss
(2006)
Sonunda Snow Cake^i izlemeyi başardım.. filmin otizmle ilgili olduğunu öğrendiğimden beri çok izlemek istememin yanı sıra adı nedeniyle de oldukça çekiciydi.. hatta izlemek isteğini aşmış yeme isteği uyandırmıştı ben de..
Filmin öyküsünü bir kenara bırakırsam otizm^e yaklaşımın bazen acıtıcı denli gerçekçi olduğunu söylemek mümkün sanıyorum..
Filmin henüz başında Vivienne^in annesine parlak ışıkları hediye aldığını gördüğümüzde anlıyoruz ki otistik bir anne ile karşı karşıya kalacağız az sonra.. ancak bu sahneden sonra Vivienne^i şimdi^yi yaşarken göremiyoruz filmde..
Vivienne^nin annesinin kızının ölüm haberiyle sarsılmış olduğunu sanarak ve suçluluk duyguları içinde gelen Alex alıştığının çok dışında bir dünya ile karşılaşıyor..
Linda dünyayı algılarken alışılandan farklı yolları olan bir otistik anne.. ve Vivienne^nin cenazesinde okunan çocuklar için yazdığı hikayenin son satırları bilmemiz ve kabul etmemiz gereken tek şey^i söylüyor sanki ; ^kardeşimin benim yaptıklarımı yapamayacaklarını söylüyorlar; olsun o da farklı şeyler yapar.. ^ (kardeşimi çok seviyorum bir gün onun da beni sevdiğini söyleyeceğini biliyorum ama ilk olarak bunu makarna harflerle yazar sanıyorum.. )
Snow cake; parlak ışıkları, kar taneleri, dönen nesneleriyle görsel uyaranların büyüsünü sunmuş..
Filmin en büyüleyici sahnesi –tümüyle benim için- Linda^nın Vivienne^in cenazesi nedeniyle evine girmesine kabul ettiği ( bu kabulleniş de ancak bir karşılıkla sağlanmıştı ki) onca insanın varlığına daha fazla tahammül edemediği anda müziği açıp dans etmeye başlayarak kendini koruduğu anda zihninde Vivienne ile dans ettikleri an^ın canlanmasıydı.. sanırım kendimi çok Vivienne hissettim.. çok an^ımı canlandırdı..
Hep beraber kar pastası yemeye ne dersiniz,)
Filmin öyküsünü bir kenara bırakırsam otizm^e yaklaşımın bazen acıtıcı denli gerçekçi olduğunu söylemek mümkün sanıyorum..
Filmin henüz başında Vivienne^in annesine parlak ışıkları hediye aldığını gördüğümüzde anlıyoruz ki otistik bir anne ile karşı karşıya kalacağız az sonra.. ancak bu sahneden sonra Vivienne^i şimdi^yi yaşarken göremiyoruz filmde..
Vivienne^nin annesinin kızının ölüm haberiyle sarsılmış olduğunu sanarak ve suçluluk duyguları içinde gelen Alex alıştığının çok dışında bir dünya ile karşılaşıyor..
Linda dünyayı algılarken alışılandan farklı yolları olan bir otistik anne.. ve Vivienne^nin cenazesinde okunan çocuklar için yazdığı hikayenin son satırları bilmemiz ve kabul etmemiz gereken tek şey^i söylüyor sanki ; ^kardeşimin benim yaptıklarımı yapamayacaklarını söylüyorlar; olsun o da farklı şeyler yapar.. ^ (kardeşimi çok seviyorum bir gün onun da beni sevdiğini söyleyeceğini biliyorum ama ilk olarak bunu makarna harflerle yazar sanıyorum.. )
Snow cake; parlak ışıkları, kar taneleri, dönen nesneleriyle görsel uyaranların büyüsünü sunmuş..
Filmin en büyüleyici sahnesi –tümüyle benim için- Linda^nın Vivienne^in cenazesi nedeniyle evine girmesine kabul ettiği ( bu kabulleniş de ancak bir karşılıkla sağlanmıştı ki) onca insanın varlığına daha fazla tahammül edemediği anda müziği açıp dans etmeye başlayarak kendini koruduğu anda zihninde Vivienne ile dans ettikleri an^ın canlanmasıydı.. sanırım kendimi çok Vivienne hissettim.. çok an^ımı canlandırdı..
Hep beraber kar pastası yemeye ne dersiniz,)
Etiketler:
2006,
film,
Marc Evans,
otizm
pembe hanım^ın düşleri -üç-

hala devam ediyoruz pembe ile anlaşmanın yolunu bulmaya.. yine ben odada aramıza girebilecek olduğunu düşündüğüm her şeyi yok etmeye çalışıyorum gizliden..
bugün pembe^yi gördüğümde; tam bir kapıdan içeri girecekken annesinin karşı koyuşuyla karşılaşıyor.. beni görünce yüzünde memnuniyetsiz bir ifade oluşuyor.. hem istediği kapıdan içeri giremedi hem bir de üstüne ben çıktım karşısına..benimle gelmeye istekli olduğunu düşünürsem pek iyimser davranmış olacağım.. davranmama imkan da tanımıyor zaten.. kucağımda pembe merdivenleri tırmanmaya koyuluyoruz ki yanağımı ısırmaya yöneliyor.. bu konuda kendimi takdir edebilirim ki reflekslerim iyi gelişti..ısıramadan çekiyorum yüzümü..annesi fark ediyor bu hamleyi..sanırım biraz mahçup bir yüze büründü.. dönüp bakmıyorum .. ama hiç gerek yok mahçup olmanıza diye geçiyor içimden..hem de hiç.. bir kaç basamak daha geçiyoruz ki pembe^yi bırakıyorum kucağımdan.. artık kendisi çıkmayı kabullenmiş durumda… elimden güç alıp çıkıyor basamakları bir bir..
yukarı çıktığımızda odamıza geçmek istemiyor bu defa.. şu an için en az cazip olan oda belki de bizim sınıfımız.. bir iki kapıyı yokluyor.. sonra merakını hafifletmişken kendi odamıza geçiyoruz..
hala çok huysuz.. ağlamaklı , isteksiz .. onu biraz neşelendirmek için masanın üstüne bırakıyor ve başlıyorum uçtu uçtu demeye.. yüzünde tanımaya başladığım gülümseme başlangıcı ile hayır ağlayacağım ben diyen inatçı ifade karışmış durumda.. bir iki kez kucaklayıp döndürüyorum onu.. sonunda o da teslim oluyor keyfe.. ben uçtu uçtu der demez kollarıma atıyor kendini.. sonra ben bir daha diyorum o masaya tırmanıyor tekrar tekrar atlamak için.. üç beş kez derken bitiriyoruz oyunu.. yeniden hoşnutsuz burada olmaktan..
iki sandalyeyi karşılıklı koyuyorum ve elimdeki çikolatayı göstererek çağırıyorum onu yanıma.. koşup geliyor hemen.. ah çikolata sana nasıl teşekkür edeceğim bilmem.. otur diyerek sandalyeyi işaret ediyorum.. oturuyor da.. sonra hemen çikolata.. alkışlamaya başlıyorum bu defa.. pembe sen de yap.. alkışlıyor o da.. hemen çikolata.. bay bay diyorum elimi sallıyorum .. pembe alkışlıyor yeniden.. bir elini tutuyorum tekrar bay bay pembe.. elini yukarıdan aşağıya hareket ettiriyor pembe.. hemen çikolata..
burnuma dokunuyorum pembe burnuna dokun.. alkışlıyor yeniden.. kızıyor bana .. neden çikolatayı vermedim ki.. parmağını işaret konumuna getiriyorum elini yüzüme doğru savuruyor..benim burnuma dokunacak besbelli.. bileğinden tutuyorum kendi yüzüne doğru çeviriyorum elini..önce rasgele dokunuyor yüzüne.. sonra bir daha birlikte tam burnuna götürüyoruz o küçük eli.. ve çikolata..
minik çikolata bitti, çikolata kağıdını ona uzatıyorum ^çöpe at^ diye.. bunu birkaç kez birlikte yapmıştık..şimdi tek başına yapıyor.. bu kadar çabuk kavramış olmasına seviniyorum…
sonra masaya geçiyoruz .. ben sandalyeme oturabiliyorum da pembe^nin oturmasını sağlamak için önce bir kucak gerekiyor.. kucaklayıp pembe^yi sandalyesine oturtuyorum .. kalkmasına zaman tanımadan çikolatayı hatırlatıyorum.. sonra yan yana durmaları gereken küpler geliyor yeniden sahneye.. bu defa ilk iki kübü ben üst üste koyup sıkıca tutuyorum onları ki pembe indirmesin diye..sonra ona veriyorum bir küp.. üstüne koymasını sağlamak içinden elini tutuyorum.. istemiyor onları uzayan halde..ama ben hala sıkıca tutuyorum.. sonra bir küp.. bir küp daha.yavaş yavaş elimi gevşetiyorum .. pembe üst üste koymaya başladı işte.. sekiz küp üst üste geliyor işte oldu kule.. bir iki üç diyorum kuleyi devirmesini sağlıyorum.. sonra bir daha üst üste koysun diye küpleri ona uzatıyorum.. pembe kule yapıyor hem de ben hiç karışmadan.. sonra yıkıp kuleyi birlikte küpleri kutusuna kaldırıyoruz ..
sonra sonra sonra başka başka oyunlar.. arada bir ağlıyor pembe.. bu defa yüzündeki ağlayan ifade her zamankinden farklı.. biraz muzip biraz büyük bir kadın edasında.. bir an sadece beni denediğini düşünüyorum.. bir an çaresizce acı çektiğini .. görmezden geliyorum ama içim durmuyor..
biraz benim istediklerim olurken biraz da onun seveceği hoplatmalar , uçtu uçtu^lar , birlikte zıplamalar.. ve tabi ki çikolatalar…
bu günün kayda değer anlarından biri de yine boncuklara dair.. bugün ipi ve boncuğu görür görmez dizmeye yöneliyor pembe.. ama bu defa tam da beklenen gibi ipe.. ancak bunu tam gerçekleştiremiyor henüz.. küçücük parmaklarıyla tutuyor ipi , geçiriyor da boncuktan .. ama o ip asla deliğin diğer yanında belirmiyor.. hemen benim elime uzatıyor ipi.. tutayım mı diyorum bana bakar bakmaz tutuyorum ipi.. birlikte ipin ucunun görünmesini sağlıyoruz; sonra o çekiyor ipi.. 5. boncuğu pembe tek başına geçiriyor ipi.. kocaman bir alkış.. kocaman bir gülüş.. kocaman bir yürek ferahlığı…
sonra bakıyorum azalmış birlikte geçireceğimiz zamanımız.. benim olmayacağım bir zamana ; yeni oyun arkadaşına kavuşacağı anlara az kalmış.. şimdiye dek daha çok bizi izleyen gözler bunlar.. o gözlere teslim ediyorum pembe^yi.. birlikte en keyif alabilecekleri oyunları oynuyorlar önce..uçuyorlar.. sonra bir iki masabaşı oyunu.. sonra yer.. sonra yine uçuyorlar birlikte.. şimdi izleyen benim gözlerim..
bitiyor sonra … bitiyor bu beraberlik.. yeni oyun arkadaşının elinden tutarak iniyor merdivenleri..
bir kez daha üçümüz beraber olacağız.. bu defa artık nelerin oynanacağı belirli olacak genel anlamda… bu defa ben daha çok bakıyor olacağım ona..
ecem olduğu yere geldiğinde – ki artık bizim de ecem^imiz ol diyebilirim ona- koşuyor o kapıya.. bu defa kimsenin engel olmasına zaman tanımadan giriyor içeriye.. hızlıca uzatıyor elini masanın üstünde duran kalemlere … bir nevi pembe kaşık olsun istiyor bu kalemler.. ancak o kalemlerin bir sahibi olduğu hatırlatılıyor ona.. konmalı yerlerine .. üzücü bir ayrılık pembe.. kalemler kalıyor odada..
bay bay pembe…
bugün pembe^yi gördüğümde; tam bir kapıdan içeri girecekken annesinin karşı koyuşuyla karşılaşıyor.. beni görünce yüzünde memnuniyetsiz bir ifade oluşuyor.. hem istediği kapıdan içeri giremedi hem bir de üstüne ben çıktım karşısına..benimle gelmeye istekli olduğunu düşünürsem pek iyimser davranmış olacağım.. davranmama imkan da tanımıyor zaten.. kucağımda pembe merdivenleri tırmanmaya koyuluyoruz ki yanağımı ısırmaya yöneliyor.. bu konuda kendimi takdir edebilirim ki reflekslerim iyi gelişti..ısıramadan çekiyorum yüzümü..annesi fark ediyor bu hamleyi..sanırım biraz mahçup bir yüze büründü.. dönüp bakmıyorum .. ama hiç gerek yok mahçup olmanıza diye geçiyor içimden..hem de hiç.. bir kaç basamak daha geçiyoruz ki pembe^yi bırakıyorum kucağımdan.. artık kendisi çıkmayı kabullenmiş durumda… elimden güç alıp çıkıyor basamakları bir bir..
yukarı çıktığımızda odamıza geçmek istemiyor bu defa.. şu an için en az cazip olan oda belki de bizim sınıfımız.. bir iki kapıyı yokluyor.. sonra merakını hafifletmişken kendi odamıza geçiyoruz..
hala çok huysuz.. ağlamaklı , isteksiz .. onu biraz neşelendirmek için masanın üstüne bırakıyor ve başlıyorum uçtu uçtu demeye.. yüzünde tanımaya başladığım gülümseme başlangıcı ile hayır ağlayacağım ben diyen inatçı ifade karışmış durumda.. bir iki kez kucaklayıp döndürüyorum onu.. sonunda o da teslim oluyor keyfe.. ben uçtu uçtu der demez kollarıma atıyor kendini.. sonra ben bir daha diyorum o masaya tırmanıyor tekrar tekrar atlamak için.. üç beş kez derken bitiriyoruz oyunu.. yeniden hoşnutsuz burada olmaktan..
iki sandalyeyi karşılıklı koyuyorum ve elimdeki çikolatayı göstererek çağırıyorum onu yanıma.. koşup geliyor hemen.. ah çikolata sana nasıl teşekkür edeceğim bilmem.. otur diyerek sandalyeyi işaret ediyorum.. oturuyor da.. sonra hemen çikolata.. alkışlamaya başlıyorum bu defa.. pembe sen de yap.. alkışlıyor o da.. hemen çikolata.. bay bay diyorum elimi sallıyorum .. pembe alkışlıyor yeniden.. bir elini tutuyorum tekrar bay bay pembe.. elini yukarıdan aşağıya hareket ettiriyor pembe.. hemen çikolata..
burnuma dokunuyorum pembe burnuna dokun.. alkışlıyor yeniden.. kızıyor bana .. neden çikolatayı vermedim ki.. parmağını işaret konumuna getiriyorum elini yüzüme doğru savuruyor..benim burnuma dokunacak besbelli.. bileğinden tutuyorum kendi yüzüne doğru çeviriyorum elini..önce rasgele dokunuyor yüzüne.. sonra bir daha birlikte tam burnuna götürüyoruz o küçük eli.. ve çikolata..
minik çikolata bitti, çikolata kağıdını ona uzatıyorum ^çöpe at^ diye.. bunu birkaç kez birlikte yapmıştık..şimdi tek başına yapıyor.. bu kadar çabuk kavramış olmasına seviniyorum…
sonra masaya geçiyoruz .. ben sandalyeme oturabiliyorum da pembe^nin oturmasını sağlamak için önce bir kucak gerekiyor.. kucaklayıp pembe^yi sandalyesine oturtuyorum .. kalkmasına zaman tanımadan çikolatayı hatırlatıyorum.. sonra yan yana durmaları gereken küpler geliyor yeniden sahneye.. bu defa ilk iki kübü ben üst üste koyup sıkıca tutuyorum onları ki pembe indirmesin diye..sonra ona veriyorum bir küp.. üstüne koymasını sağlamak içinden elini tutuyorum.. istemiyor onları uzayan halde..ama ben hala sıkıca tutuyorum.. sonra bir küp.. bir küp daha.yavaş yavaş elimi gevşetiyorum .. pembe üst üste koymaya başladı işte.. sekiz küp üst üste geliyor işte oldu kule.. bir iki üç diyorum kuleyi devirmesini sağlıyorum.. sonra bir daha üst üste koysun diye küpleri ona uzatıyorum.. pembe kule yapıyor hem de ben hiç karışmadan.. sonra yıkıp kuleyi birlikte küpleri kutusuna kaldırıyoruz ..
sonra sonra sonra başka başka oyunlar.. arada bir ağlıyor pembe.. bu defa yüzündeki ağlayan ifade her zamankinden farklı.. biraz muzip biraz büyük bir kadın edasında.. bir an sadece beni denediğini düşünüyorum.. bir an çaresizce acı çektiğini .. görmezden geliyorum ama içim durmuyor..
biraz benim istediklerim olurken biraz da onun seveceği hoplatmalar , uçtu uçtu^lar , birlikte zıplamalar.. ve tabi ki çikolatalar…
bu günün kayda değer anlarından biri de yine boncuklara dair.. bugün ipi ve boncuğu görür görmez dizmeye yöneliyor pembe.. ama bu defa tam da beklenen gibi ipe.. ancak bunu tam gerçekleştiremiyor henüz.. küçücük parmaklarıyla tutuyor ipi , geçiriyor da boncuktan .. ama o ip asla deliğin diğer yanında belirmiyor.. hemen benim elime uzatıyor ipi.. tutayım mı diyorum bana bakar bakmaz tutuyorum ipi.. birlikte ipin ucunun görünmesini sağlıyoruz; sonra o çekiyor ipi.. 5. boncuğu pembe tek başına geçiriyor ipi.. kocaman bir alkış.. kocaman bir gülüş.. kocaman bir yürek ferahlığı…
sonra bakıyorum azalmış birlikte geçireceğimiz zamanımız.. benim olmayacağım bir zamana ; yeni oyun arkadaşına kavuşacağı anlara az kalmış.. şimdiye dek daha çok bizi izleyen gözler bunlar.. o gözlere teslim ediyorum pembe^yi.. birlikte en keyif alabilecekleri oyunları oynuyorlar önce..uçuyorlar.. sonra bir iki masabaşı oyunu.. sonra yer.. sonra yine uçuyorlar birlikte.. şimdi izleyen benim gözlerim..
bitiyor sonra … bitiyor bu beraberlik.. yeni oyun arkadaşının elinden tutarak iniyor merdivenleri..
bir kez daha üçümüz beraber olacağız.. bu defa artık nelerin oynanacağı belirli olacak genel anlamda… bu defa ben daha çok bakıyor olacağım ona..
ecem olduğu yere geldiğinde – ki artık bizim de ecem^imiz ol diyebilirim ona- koşuyor o kapıya.. bu defa kimsenin engel olmasına zaman tanımadan giriyor içeriye.. hızlıca uzatıyor elini masanın üstünde duran kalemlere … bir nevi pembe kaşık olsun istiyor bu kalemler.. ancak o kalemlerin bir sahibi olduğu hatırlatılıyor ona.. konmalı yerlerine .. üzücü bir ayrılık pembe.. kalemler kalıyor odada..
bay bay pembe…
Etiketler:
duyusal farklılıklar,
otizm,
pembe,
pembe hanım,
renklerin içinde,
uyum
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)