8 Nisan 2009 Çarşamba

...

Basın Yayın Organlarına ve Kamuoyuna,
Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu, 26 Mart 2009 tarihinde Özel Eğitim Kurumlarında çalışacak personel konusunda bir mütalaada bulunmuştur. Bu mütalaa, aynı kurulun yaklaşık 4 ay önce 25 Kasım 2008 tarihli mütalaasında belirlenmiş olan esasları değiştirerek, “engellilere uygulanacak eğitim modüllerinde çalışacak personelin nitelikleri”ni yeniden tanımlamaktadı r. Söz konusu engelliler arasında görme engelli, işitme engelli, zihinsel engelli, bedensel engelli olanlar, dil ve konuşma güçlüğü çekenler, yaygın gelişimsel bozukluk gösterenler, vb. yer almaktadır.
Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü ise, bu mütalaaya dayanarak, Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri’nde çalışan personel hakkında yeni bir düzenlemeye giderek, -eğitim modüllerinin hazırlanmasında görev almış olmalarına rağmen- psikologların eğitim uygulamalarındaki istihdamını engellemiştir.
Psikologların Özel Eğitim alanındaki bunca yıllık bilimsel birikimini, pratikteki hizmet ve emeğini yok sayan bu düzenleme, bilimsel verilerle çeliştiği gibi, topluma sunulan psikolojik hizmetin niteliği açısından da endişe vericidir.
Psikologlar, son yirmi yıldır özel eğitim alanında, test, tanı, yönlendirme, eğitsel değerlendirme ve aile danışmanlığı yapmanın yanı sıra, fiilen uygulamacı olarak da çalışmaktadırlar. Özel eğitimde bireyin rehabilitasyon süreci, sadece gelişimsel alanlara yönelik bir takım müdahaleleri içermemektedir. Aynı zamanda bireyin davranışsal, duygusal ve zihinsel süreçlerini bir bütün içerisinde ele alan müdahale prosedürlerini de içermektedir. Bu nedenle rehabilitasyon süreci sadece eğitimsel değil, aynı zamanda terapötik bir süreçtir. Üstelik Özel Eğitim dünyanın her yerinde çok boyutlu bir yaklaşım üzerine temellendirilmiş aile merkezli eğitim yaklaşımlarını da içermektedir.
Talim Terbiye Kurulunun mütalaasına dayanarak alınan bu karar, yukarıda sayılan engelli kategorilerinde yer alan kişilerin eğitiminin, sadece bir takım beceriler kazandırmaya yönelik bir süreç gibi görüldüğü izlenimini vermektedir. Bu yaklaşım, özel eğitim alanında, engellilerin gruplandırılarak paket programlar / modüller içinde ele alınmasını öngörmekte ve eğitimi, çocuk veya ergenlerde var olan bir eksikliği ‘cerrahi müdahale’ mantığı içinde giderme anlayışını yansıtmaktadır. Durum böyle olunca engellilerin eğitimi, belirli kurallar ve prosedürlere dayalı mekanik uygulamalar çerçevesinde planlanmış bir etkinlik gibi görünmektedir. Eğitim sürecinde psikologların dışta bırakılarak, sınıf öğretmenlerinin veya beceri kazandıracak teknik eğitmenlerin (okul öncesi öğretmeni, eğitim odyologu, dil ve konuşma patologu, odyoloji ve konuşma bozuklukları uzmanı, fizyoterapist, vb) yalnız bırakılması, bu alanda dünyadaki çağdaş uygulamalarla da çelişmektedir.

Özel eğitim, eğitim programlarının bireyselleştirilmesi ilkesine dayanmaktadır. Hangi özür veya engele sahip olursa olsun bireyin ve ailenin ihtiyaçları dikkate alınarak çocuk özelinde programlar düzenlenmektedir. Bu temel ilke, multidisipliner bir yaklaşımı zorunlu kılmaktadır. Batı ülkelerindeki gelişmiş özel eğitim merkezlerinde, psiko-motor, işitsel, görsel bozukluklar, öğrenme, konuşma ve hareket güçlükleri gibi çeşitli engelli çocukların eğitiminde genel olarak doktor, pediatr, psikiyatr, klinik psikolog, psikoterapist, ortofonist, psikopedagog, psikomotor eğitim uzmanı, sosyal hizmet uzmanı gibi farklı alanlardan ve formasyonlardan uzmanlar görev yapmaktadır.
Yeni düzenleme, sadece psikologların mesleki bir sorunu değil, aynı zamanda tüm toplumu ilgilendiren ve insani değerlerimizle ilgili bir sorundur. Bir toplumun kalkınma ve gelişme düzeyini saptamada başvurulan sosyal göstergeler arasında, eğitim, sağlık ve ekonomi alanlarında engellilere verilen yer ve onlara yapılan muamelenin niteliği önemli bir yer tutmaktadır. Bu tür bireylere, verimlilik kriterlerine göre yaklaşmak, onları toplumun sırtındaki bir yük veya ayak bağı gibi görerek en kısa, en ucuz yollardan eğitmeye çalışmak, ne toplumsal ideallerimizle, ne de evrensel insan haklarıyla uyuşmaktadır. Engelli bireyler, tüm diğer insanlar gibi onurlu, özenli ve hakkaniyetli bir muamele görme hakkına sahiptir.
Umut ediyoruz ki, ‘ateş sadece düştüğü yeri yakmakla kalmaz’, sadece engelli kişilerin yakınları değil, tüm kamuoyu bu soruna sahip çıkar; Milli Eğitim Bakanı ve yetkili kurulları, konuya gerekli hassasiyeti gösterir ve yeni bir düzenlemeyle, özel eğitim kurumlarında engellilerin eğitiminde psikologların istihdamı zorunlu hale getirilir.

Saygılarımızla,
Türk Psikologlar Derneği