18 Aralık 2010 Cumartesi

Adam


^….Küçük Prens pilota pek çok şey öğretiyordu.

En çok da sevgiyle ilgili şeyler.

Babam her zaman küçük prens gibi olduğumu söylerdi.

Ama Adam^la tanıştıktan sonra başından beri pilot olduğumu anladım.^

Adam’ın, babasının cenazesinden sonra eve geldiğinde yaptığı ilk iş buzdolabının üstünde duran programdan babasının adını silmek olmuştur. Bu programda günlük hayatlarını sürdürmek için gerekli günlük işler yazılıdır. Adam’ın işleri ve babanın işleri ayrılmıştır. Ama artık baba yoktur. Adam tek başına kendine ait olan kısmı gerçekleştirerek yaşamaya başlar. Buzlukta bir dizi halinde duran fırın makarna kutuları azalır, dolaptaki temiz giysiler eksilir. Sonunda Adam bu işlerin altından babasının ismini silse de işlerin varlıklarını sürdürdüğünü kabul etmek durumunda kalarak apartmanın çamaşırhanesine iner ve üst katına taşınan Beth ile tanışır.

Beth için Adam sevimlidir. İlginçtir. Aynı zamanda tuhaftır. Beth elinde sürükleyerek taşıdığı market arabasıyla merdivenin başında göründüğünde Adam koşarak yardıma gelmemiş hatta Beth’in selamına cevap vermek yerine uzayla ilgili yeni haberlerden söz etmeye başlamıştır. Merdiven başı konuşmadan sonra Beth elindeki arabaya dikkat çekmesine rağmen Adam yerinden kıpırdamadan uzaya dalmaya devam etmiştir.

Adam Beth’e sevimli görünmektedir. Ancak bir farklılık olduğu da açıktır. Adam Beth’e uygunsuz bir soru sorduktan sonra işleri kendisi için zorlaştıran bir sorunu olduğunu, bu soruna Asperger Sendromu dendiğini söyler. Yani insanların ne düşündüklerini anlamıyorum. İnsanların benimle aynı şeyi yaşadıklarını sanıyorum. İnsanlara ne düşündüklerini, ne istediklerini sormayı öğrenmeliyim.Söyledikleri şeyle kast ettikleri şey farklıysa anlamıyorum. Çünkü ben söyledikleri şeyi söyledikleri şekilde anlıyorum.

Şimdi açıktır Adam’ın neden market arabasının taşınmasına yardım etmediği..Merhaba demeden önce uzaydan bahsedişi. Uzay hakkında bir şeyler bilmek isterdim diyen herkese uzay hakkında bildiği tüm karmaşık kuramlardan söz edişi. Sekizde kapı çalınacak dendiyse sekize yaklaştığında saat kaygılı bekleyişini.. Buzluktaki fırın makarnaları. Burada ne yapıyorsun diye sorulduğunda insanları izliyorum cevabını. Karşılaştığı hemen herkese uzaydan söz etmesini. Kendisi ne kadar büyük ilgi duyuyorsa diğerinin ilgisizliğinin o kadar farkında olmayışını.

Beth’in kırılmış bir kalbi vardır. Kalbinin onarılması için zamana ihtiyacı. Sadece kendisinin kendisine sunabileceği bir zamana değil. Birinin elini uzatmasına da. Ama bu elin sahibi ona zaman tanımayı da bilmelidir. Elinde kocaman bir market arabasıyla geldiğinde o arabayı taşımasına yardım edecek belki de onun yerine taşıyabilecek bir erkeğe. İşler yolunda gitmediğinde duymak istediklerini söyleyerek onu bir parça gerçekten uzaklaştıracak birine.

Beth hemen herkes gibi sadece nazik olmak adına istemediklerini yapabilen biridir. Bebeğimizin videosunu görmek ister misiniz? dediklerinde Adam gibi hiç merak duymasa da hayır demeyi göze alamaz. İnsanlarla kurulan ilişkilerin büyük kısmı nezaket adına kurulan yalanlara bağlıdır. Adam’ın arkadaşı; insanların sürekli yalan söyleyenlerle arada beyaz yalan söyleyenlerin farkına varmaya çalıştığını söylemiştir. Beth’in hayatında beyaz yalanlar vardır ve bu yalanlara duyulan ihtiyaç. Herkes dürüstlükten, açılıktan dem vursa da kimse salt gerçekle yüzleşmeye cesaret gösteremez. Adam tek bu nedenle bile bu dünyanın dışında kalmaya mahkumdur.

Filmin sonunda Adam ile Beth’in ilişkileri yol ayrımına geldiğinde; Adam’a sorar Beth “neden seninle gelmemi istiyorsun?” .. Adam’ın yanıtında Beth’e pratik hayatında duyduğu ihtiyaç apaçık gözler önüne serilmiştir. Sadece “seni seviyorum” deseydi o yola birlikte çıkabilirlerdi belki de. Ama duyduğu ihtiyacı sevgi sözcükleri arkasına saklamayı bilmediği için o yola yalnız çıkacaktır Adam. Oysa birliktelikler de var olanı değiştirerek söyleyebilme yeteneği kazanan insanlar kazanmaktadır.

31 Mart 2010 Çarşamba

8 Nisan 2009 Çarşamba

...

Basın Yayın Organlarına ve Kamuoyuna,
Milli Eğitim Bakanlığı Talim Terbiye Kurulu, 26 Mart 2009 tarihinde Özel Eğitim Kurumlarında çalışacak personel konusunda bir mütalaada bulunmuştur. Bu mütalaa, aynı kurulun yaklaşık 4 ay önce 25 Kasım 2008 tarihli mütalaasında belirlenmiş olan esasları değiştirerek, “engellilere uygulanacak eğitim modüllerinde çalışacak personelin nitelikleri”ni yeniden tanımlamaktadı r. Söz konusu engelliler arasında görme engelli, işitme engelli, zihinsel engelli, bedensel engelli olanlar, dil ve konuşma güçlüğü çekenler, yaygın gelişimsel bozukluk gösterenler, vb. yer almaktadır.
Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü ise, bu mütalaaya dayanarak, Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezleri’nde çalışan personel hakkında yeni bir düzenlemeye giderek, -eğitim modüllerinin hazırlanmasında görev almış olmalarına rağmen- psikologların eğitim uygulamalarındaki istihdamını engellemiştir.
Psikologların Özel Eğitim alanındaki bunca yıllık bilimsel birikimini, pratikteki hizmet ve emeğini yok sayan bu düzenleme, bilimsel verilerle çeliştiği gibi, topluma sunulan psikolojik hizmetin niteliği açısından da endişe vericidir.
Psikologlar, son yirmi yıldır özel eğitim alanında, test, tanı, yönlendirme, eğitsel değerlendirme ve aile danışmanlığı yapmanın yanı sıra, fiilen uygulamacı olarak da çalışmaktadırlar. Özel eğitimde bireyin rehabilitasyon süreci, sadece gelişimsel alanlara yönelik bir takım müdahaleleri içermemektedir. Aynı zamanda bireyin davranışsal, duygusal ve zihinsel süreçlerini bir bütün içerisinde ele alan müdahale prosedürlerini de içermektedir. Bu nedenle rehabilitasyon süreci sadece eğitimsel değil, aynı zamanda terapötik bir süreçtir. Üstelik Özel Eğitim dünyanın her yerinde çok boyutlu bir yaklaşım üzerine temellendirilmiş aile merkezli eğitim yaklaşımlarını da içermektedir.
Talim Terbiye Kurulunun mütalaasına dayanarak alınan bu karar, yukarıda sayılan engelli kategorilerinde yer alan kişilerin eğitiminin, sadece bir takım beceriler kazandırmaya yönelik bir süreç gibi görüldüğü izlenimini vermektedir. Bu yaklaşım, özel eğitim alanında, engellilerin gruplandırılarak paket programlar / modüller içinde ele alınmasını öngörmekte ve eğitimi, çocuk veya ergenlerde var olan bir eksikliği ‘cerrahi müdahale’ mantığı içinde giderme anlayışını yansıtmaktadır. Durum böyle olunca engellilerin eğitimi, belirli kurallar ve prosedürlere dayalı mekanik uygulamalar çerçevesinde planlanmış bir etkinlik gibi görünmektedir. Eğitim sürecinde psikologların dışta bırakılarak, sınıf öğretmenlerinin veya beceri kazandıracak teknik eğitmenlerin (okul öncesi öğretmeni, eğitim odyologu, dil ve konuşma patologu, odyoloji ve konuşma bozuklukları uzmanı, fizyoterapist, vb) yalnız bırakılması, bu alanda dünyadaki çağdaş uygulamalarla da çelişmektedir.

Özel eğitim, eğitim programlarının bireyselleştirilmesi ilkesine dayanmaktadır. Hangi özür veya engele sahip olursa olsun bireyin ve ailenin ihtiyaçları dikkate alınarak çocuk özelinde programlar düzenlenmektedir. Bu temel ilke, multidisipliner bir yaklaşımı zorunlu kılmaktadır. Batı ülkelerindeki gelişmiş özel eğitim merkezlerinde, psiko-motor, işitsel, görsel bozukluklar, öğrenme, konuşma ve hareket güçlükleri gibi çeşitli engelli çocukların eğitiminde genel olarak doktor, pediatr, psikiyatr, klinik psikolog, psikoterapist, ortofonist, psikopedagog, psikomotor eğitim uzmanı, sosyal hizmet uzmanı gibi farklı alanlardan ve formasyonlardan uzmanlar görev yapmaktadır.
Yeni düzenleme, sadece psikologların mesleki bir sorunu değil, aynı zamanda tüm toplumu ilgilendiren ve insani değerlerimizle ilgili bir sorundur. Bir toplumun kalkınma ve gelişme düzeyini saptamada başvurulan sosyal göstergeler arasında, eğitim, sağlık ve ekonomi alanlarında engellilere verilen yer ve onlara yapılan muamelenin niteliği önemli bir yer tutmaktadır. Bu tür bireylere, verimlilik kriterlerine göre yaklaşmak, onları toplumun sırtındaki bir yük veya ayak bağı gibi görerek en kısa, en ucuz yollardan eğitmeye çalışmak, ne toplumsal ideallerimizle, ne de evrensel insan haklarıyla uyuşmaktadır. Engelli bireyler, tüm diğer insanlar gibi onurlu, özenli ve hakkaniyetli bir muamele görme hakkına sahiptir.
Umut ediyoruz ki, ‘ateş sadece düştüğü yeri yakmakla kalmaz’, sadece engelli kişilerin yakınları değil, tüm kamuoyu bu soruna sahip çıkar; Milli Eğitim Bakanı ve yetkili kurulları, konuya gerekli hassasiyeti gösterir ve yeni bir düzenlemeyle, özel eğitim kurumlarında engellilerin eğitiminde psikologların istihdamı zorunlu hale getirilir.

Saygılarımızla,
Türk Psikologlar Derneği

20 Ağustos 2008 Çarşamba

kahverengi sincap



Dil-iletişim güçlükleri olan çocukların iletişim nedenlerini ve biçimlerini geliştirirken çocuğun liderliğini takip etmek önemli bir kuraldır. Çocuğun liderliğini takip ederken; onun ilgisini göz önünde bulundurmak, katılmak ve sizin yaptığınız etkinliğe onu dahil etmek ilk basamak olarak düşünülebilir.

Katılmak, çocuk ne yapıyorsa onu yapmak demektir. Çocuğun ilgisini göz önünde bulundurmak demek, çocuk bir şeyle ilgilendiğinde sizin de onunla ilgilenmeniz demektir.

Aşağıda; özel eğitime yeni başlayan Kahverengi’ nin ilgilerinin ortak ilgiye dönüştürülerek eğitimciyi kabul etmesi, güven duyması ve aralarındaki etkileşimin geliştirilmesinin uygulama süreci aktarılmıştır.


Kahverengi 2,5 yaşında, otistik özellikler taşıyan bir kız çocuğu. Öncelikle kalemler olmak üzere her tür uzun nesneye (çubuk kraker, ip, çubuklar, ..) karşı ilgisi var. Bu nesneleri genel olarak sadece elinde tutuyor. Bazen de iki uzun nesneyi yan yana getirerek gözlerinin önünde tutuyor. Ona başka nesneler ya da karşılıklı oynanabilecek oyunlar sunulduğunda ilgilenmeyeceğini, zorlandığında sızlanacağını ve çekip gideceğini biliyorum. Bu nedenle ilk adımımız kalemlerden başlamak zorunda.

Kahverengi ; ortamda kalemlerin yerlerini kısa sürede belirliyor ve tüm kalemleri alıp, içinden iki tanesini seçiyor. Bu iki kalemi elinde tutarken diğerlerinin de yakınında olmasını istiyor , kalemleri aldığında onun karşısına oturuyorum. Bu ilk başta onu biraz tedirgin ediyor. Ona müdahale edeceğim, kalemleri ondan alacağım endişesi taşıyor olabilir. O seçtiği kalemleri elinde tutuyor, sonra onları bırakıp yenilerini seçiyor , kalemleri elinde tutarken ben de ortadaki kalemlerden ikisini elime alıyor, onları birbirine vurarak ses çıkarıyorum. Kahverengi, bana baktığında iki kalemi de göz hizama getirerek ona bakıyorum. Kahverengi ,uzanarak bendeki kalemleri alıyor. Yeniden ortadaki kalemlerden iki tanesini seçiyorum. Yine onları birbirine vurarak ses çıkarıyor Kahverengi’nin ilgisini çekmeye çalışıyorum. Bu iki kalemi de benden alıyor. Bu şekilde defalarca "kalemi elimden al" oyunu oynuyoruz. Sanırım yaklaşık 15 dakika sürüyor . Kahverengi’ nin ilgisi dağılıyor . Bu sırada uçları sivri olan kalemlerin uçlarını ısırdığını ya da yemeye çalıştığını görüyorum. Yaptığım tek ona fark ettirmeden kalemlerin uçlarını kırmak ve bu şekilde kalem uçlarını yemesine engel olmak.

Kahverengi’ nin karşısında oturmaya devam ediyorum. Hala aramızda bir sürü kalem var. Kahverengi elinde kalemleriyle duruyor öylece. Elime iki kova alıyorum. Kalemlerden birini kovanın içine atıyorum. Kahverengi hemen kalemi geri çıkarıyor. Başka bir kalemi atıyorum kovanın içine o da yeniden dışarı. Bu üç dört kez tekrarlanıyor. Sonra kendi elindeki kalemlere dönüyor Kahverengi.

Yerdeki kalemleri tek tek kovanın içine atıyorum. Biraz yukarıdan bırakarak kovaya düşüşlerinin ses çıkarmasını sağlıyorum ki Kahverengi’nin dikkatini çeksinler yeniden. Kahverengi bakmıyor. Tüm kalemleri kovaya koyduktan sonra bu defa boş kovayı da elime alıp bir kovadan diğerine kalemleri boşaltmaya başlıyorum. Boşaltırken arada bir iki kalemin yere düşmesini sağlayacak sakarlıkta yapıyorum bu eylemi. Düşen kalemleri hemen eline alıyor Kahverengi.
Sanırım 40 dakika sürüyor ilk birlikteliğimiz.

40 dakikanın sonunda tekrar tüm kalemleri kovaya koyuyorum tek tek.. bu defa kovadan kovaya boşaltmadan oyun bitti diyorum . Kahverengi elinde iki kalem benimle beraber odadan çıkıyor.

Bir sonraki buluşmamızda Kahverengi yeniden kalemleri ilk gördüğü odaya yöneliyor. Bir kutu kalemi alıp ortaya döküyor ve içinden yeniden iki tane seçiyor. Başlangıçta iki kalemi alıp birbirine vurarak ses çıkarma; Kahverengi’nin elimden almasına yol açma, kalemleri kovaya doldurma, kovadan kovaya boşaltma oyunlarını tekrarlıyorum. Ardından bir kağıt koyup masaya; iki keçeli kalemi aynı anda kullanarak çizgiler, semboller yapıyorum kağıda... Kahverengi’nin dikkatini çekiyor ve masaya yöneliyor. Elimdeki kalemleri alıp kapaklarını kapatmaya çalışıyor. Başka kalemler çıkarıyor, onlarla devam ediyorum. Onları da elimden alıp kapaklarını kapatıyor. İki kalem daha alıyorum elime ama bunlarla çizmiyor, sadece kapaklarını açıp Kahverengi’ye uzatıyorum. O da kapaklarını kapatıyor. Sonra bir başka kalem; kapağını aç, kapağını kapa. Bu oyun sürerken masaya dikkat bilyesini (eğimli yollar ve bu yollarda kayarak gidebilen geometrik şekillerden oluşuyor) koyuyorum. Kırmızı daireyi alıp yola koyuyorum ve kaymaya başlıyor.. Kahverengi’nin dikkati hemen bu dönerek inen şekle kayıyor. Kırmızı daire yolun sonuna geldiğinde bi kaç saniye bekliyorum belki Kahverengi elini uzatır diye.. Durup bekliyor o da.. yeniden kırmızı daireyi koyuyorum yola. Bakıyor, gülümsüyor. Kırmızı daire yolun sonunda bu defa ben başka bir şekil alıyorum elime. Onu yolun başına bıraktığımda Kahverengi de kırmızı daireyi alıyor ve yola koymaya çalışıyor. Yola koymayı başarması için hafifçe elini tutuyorum, itiraz etmiyor. Yolun sonuna bir kova yerleştiriyorum. Şekiller bu kovanın içine düşmeye başlıyor. Kahverengi kovanın içine düşen şekli alıp yola koymaya çalışıyor. İki-üç dakika bu şekilde oynadıktan sonra yeniden kalemlere dönüyor Kahverengi Ben de birkaç kez daha şekilleri yuvarlıyorum yolda –belki geri döner diye- sonra onun yanına dönüyorum. Tekrar kalemleri göz hizamda tutarak birbirine vurarak ses çıkarıyorum . Kahverengi bakıyor ama bu defa elimdeki kalemleri almaya yönelmiyor. İkimizin arasına bir metalafon koyuyorum. Kalemlerle ona vurmaya başlıyorum. Kahverengi elimdeki kalemlere yöneliyor. Onları alıyor, metalafonu ters çeviriyor. Ben de tekrar eski haline getiriyorum ooooo diyerek, o; yeniden ters çeviriyor.. ben tekrar düz.. bi daha bi daha. Sonunda sıkılıyor ve kalkmaya karar veriyor. Ellerini yere dayayıp ellerinden aldığı destekle ayağa kalkmaya çalışacak. Bu nedenle hafifçe yana döndürüyor bedenini. O yana döndüğü yani metalafonun görüş alanından çıktığı anda metalafonu çalıyorum. Aniden dönüyor bana doğru. Ama şimdi çalan bir şey yok. Yeniden dönmeye kalkıyor hemen çalıyorum. Tekrar sese dönüyor. Duruyorum. Dönüyor, çalıyorum. Bakıyor, duruyorum. Bunun bir oyun olduğunu fark ediyor. Dönüp bakarak ve gülerek oyunu sürdürüyor.

O sıkılmadan oyuna yeni bir öğe eklemeli, metalafonun çubuklarını görebileceği şekilde elimde tutuyorum bu defa bana baktığında. Eline alıyor çubukları, ağzına sokuyor. Ona kalem uzatıyor, çubukları ondan alıyorum. Tekrar çubuklarla metalafon çalıyorum. O da tekrar çubuklara yöneliyor ama yeniden ağzına sokuyor çubukları. Bir süre sonra çubukları da atıp elinden yeniden kalemlerin olduğu yere dönüyor. Ben de yakınlarına. İki kalemi alıp birbirine vurarak ses çıkarma, Kahverengi’nin elimden almasına yol açma, kalemleri kovaya doldurma, kovadan kovaya boşaltma oyunlarını tekrarlıyoruz. Sonra kalemleri yeniden kovaya dolduruyorum, Kahverengi’nin elindeki iki kalemi benim ellerimin yardımıyla da olsa kovaya koymasını sağladıktan sonra oyun bitti, diyorum. Biraz sızlanarak da olsa odadan kalemsiz çıkıyoruz.


Üçüncü buluşmamız. Artık elimde kalemler,kovalar, kalemler ve kapakları, kağıt, dikkat bilyesi, metalafon var. Bu defa Kahverengi kalemleri ilk gördüğü odaya yönelmeden benimle oynadığı odaya doğru ilerliyor. Odada bizi pipetler ve bir bardak su bekliyor. Ona hemen bir pipet uzatıyorum sonra bir tane daha. Pipetleri elinde tutmaktan memnun görünüyor. Kendi elime de bir pipet alıp bardaktaki suya daldırıp kabarcıklar çıkarmaya başlıyorum. Kahverengi’nin hemen yaklaşmasına yol açıyor su sesi. Puf puf yapalım diyerek abartılı hareketlerle suyu püskürtüyorum. Yeniden yeniden. Her püskürtüşümde Kahverengi yüzüme bakarak gülümsemeye başlıyor. Sonra pipetteki elimi çekiyorum. Kahverengi pipete uzanıyor önce. Sonra bana bakıyor, elimi tutuyor ve pipetin üstüne koyuyor "puf puf bi daha" diyerek yeniden kabartıyorum suyu. Tekrar elimi çekiyorum. Yeniden elimi tutuyor pipete götürüyor. Oynarken bazen pipeti bardağın içinde bırakıyorum bazen bardaktan çıkarıp dolabın üstüne koyuyorum. Her defasında Kahverengi pipeti ve elimi buluşturuyor bardağın içinde. Defalarca Kahverengi arkasını dönüp uzaklaşmaya başlayıncaya dek suyu püskürtmeye devam ediyoruz. Kahverengi uzaklaşırken baloncuk kavanozunu çıkarıyorum ortaya. Baloncukları Kahverengi’nin görebileceği bir yerde oluşturuyorum. Kahverengi bana doğru dönüyor. Baloncuklara bakıyor, gülüyor sesli sesli. Bir yandan baloncuk yapıyorum bir yandan ellerimi hızlı hızlı sallayarak patlatıyorum onları. Kahverengi de yavaşça elini uzatıyor baloncuklara. Boom booom boom ! Kavanozun içine çubuğu bırakıp Kahverengi’ye doğru uzatıyorum. O da tekrar elimi çubuğun üstüne çekiyor. Yeniden baloncuklar devrede. Boom booom boom ! Kavanozun kapağını kapatıp Kahverengi’ye uzatıyorum bu defa. Açmaya çalışıyor olmayınca kavanozu bana uzatıyor. Bir daha booom boom! ... Baloncuk kavanozunu bırakıp pipetlere dönüyorum pipetleri bırakıp metalafona, metalafonu bırakıp dikkat bilyesine.. Kahverengi de benim sunduklarımı kabul ediyor, artık ikimizin de bildiği oyunları tekrarlıyoruz. Yenileri de eklemeye başlıyoruz bebek arabası, ipi çekince miyavlayan kedi, halkalar...


Kahverengi kendi oyunlarına eğitimciyi kabul ettikten ve eğitimcinin ona sunduğu oyunlara ilgi göstermeye başladıktan sonra gelişimsel değerlendirmesi gerçekleştirilerek eğitim programı oluşturulmuştur. Eğitim programında gelişimsel özelliklerine göre seçilen hedeflerinin yanı sıra iletişimsel özellikleri dikkate alınarak iletişim kurma nedenlerini çeşitlendirmek ve biçimlerini geliştirmek amaçlı hedeflere de yer verilmiştir.

mozart& the whale


Yönetmen :Petter Naess
Oyuncular: Josh Hartnett, Radha Mitchell
(2006)



bazen bir şeyi çok severseniz onu anlatmak yerine yeniden yeniden düşünmeyi seçersiniz...

snow cake

Yönetmen:Marc Evans
Oyuncular :Sigourney Weaver ,Alan Rickman Carrie Anne Moss
(2006)


Sonunda Snow Cake^i izlemeyi başardım.. filmin otizmle ilgili olduğunu öğrendiğimden beri çok izlemek istememin yanı sıra adı nedeniyle de oldukça çekiciydi.. hatta izlemek isteğini aşmış yeme isteği uyandırmıştı ben de..
Filmin öyküsünü bir kenara bırakırsam otizm^e yaklaşımın bazen acıtıcı denli gerçekçi olduğunu söylemek mümkün sanıyorum..
Filmin henüz başında Vivienne^in annesine parlak ışıkları hediye aldığını gördüğümüzde anlıyoruz ki otistik bir anne ile karşı karşıya kalacağız az sonra.. ancak bu sahneden sonra Vivienne^i şimdi^yi yaşarken göremiyoruz filmde..
Vivienne^nin annesinin kızının ölüm haberiyle sarsılmış olduğunu sanarak ve suçluluk duyguları içinde gelen Alex alıştığının çok dışında bir dünya ile karşılaşıyor..
Linda dünyayı algılarken alışılandan farklı yolları olan bir otistik anne.. ve Vivienne^nin cenazesinde okunan çocuklar için yazdığı hikayenin son satırları bilmemiz ve kabul etmemiz gereken tek şey^i söylüyor sanki ; ^kardeşimin benim yaptıklarımı yapamayacaklarını söylüyorlar; olsun o da farklı şeyler yapar.. ^ (kardeşimi çok seviyorum bir gün onun da beni sevdiğini söyleyeceğini biliyorum ama ilk olarak bunu makarna harflerle yazar sanıyorum.. )
Snow cake; parlak ışıkları, kar taneleri, dönen nesneleriyle görsel uyaranların büyüsünü sunmuş..
Filmin en büyüleyici sahnesi –tümüyle benim için- Linda^nın Vivienne^in cenazesi nedeniyle evine girmesine kabul ettiği ( bu kabulleniş de ancak bir karşılıkla sağlanmıştı ki) onca insanın varlığına daha fazla tahammül edemediği anda müziği açıp dans etmeye başlayarak kendini koruduğu anda zihninde Vivienne ile dans ettikleri an^ın canlanmasıydı.. sanırım kendimi çok Vivienne hissettim.. çok an^ımı canlandırdı..
Hep beraber kar pastası yemeye ne dersiniz,)